Mine Söğüt - Deli Kadın Hikayeleri

'Beni öldürmek isteyen muhteşem hayat'



Resim: BAHADIR BARUTER


BURCU AKTAŞ

Radikal Kitap / 11/11/2011

Mine Söğüt 'Deli Kadın Hikâyeleri'nde geceleri ağır bir taşın altında uyuyan, gündüzleri hafif bir yaprağın ucunda yaşayan kadınların hikâyelerini anlatıyor. Öyküler kadınların "bacaklarının arasındaki lanet"in üzerinde uçuyor

Uygarlığın üstümüze üstümüze gelişini anlatır Turgut Uyar ‘Büyük Ev Ablukada’da. İnsanın özgürlüğünü uygarlığa feda edişini abluka imgesiyle kusursuzca sunar. Bu sıkışmışlık ve abluka hissini Mine Söğüt’ün yirmi bir öyküyü bir araya getiren ‘Deli Kadın Hikâyeleri’nde de bulmak mümkün. Söğüt, deliliğin ablukası altında olan kadınların hikâyelerini anlatıyor. Yazarın bahsettiği deliliğin klinik bir vaka olmadığının altını çizeyim. Mine Söğüt’ün kadınları, toplumsal sıkıntıların ve kadın olmanın yol açtığı ‘deli’lik hallerini yaşıyorlar. Kısacası yazarın öyküleri, kadınların “bacaklarının arasındaki lanet”in üzerinde uçuyor. Öykülerdeki en dikkat çekici yan, toplumsal olanın yol açtığının etkileyici kişisel hikâyelere dönüşüvermesi. Bu öykülerin iki tarafı var anlayacağınız. Onları eleştirel dozu kuvvetli metinler olarak da okuyabiliriz, has edebiyat lezzeti veren içinde şiir inceliklerinin uçuştuğu, kadınların hikâyeleri olarak da okuyabiliriz. Öykülerin sıkı bir varoluş sorgusu içerdiğinin de altını çizmeli.
Peki, Mine Söğüt’ün hikâyelerini anlattığı bu deli kadınlar kim? Kendisini öldüren bir anne... Kızının hayatını cehenneme çeviren bir anne... Kendi hayatı ceheneme dönen bir anne... Babasının dövdüğü kız... Hayat kurtaran bir anne... Üzüntüsü gündüz gözüyle görünmesin diye geceyi seven kadın... Adı önce Hatice ama sonra Defol Git Orospu olan kadın... Annesini öldüren kız... Mine Söğüt, öykülerinin her birinin başına kendi deyimiyle “lirik metinler” yerleştirmiş. Bana göre her biri bir şiir. İçlerinden biri ‘Deli Kadın Hikâyeleri’ndeki tüm karakterlerin halini özetliyor: “Geceleri ben ağır, çok ağır bir taşın altında uyurum./Gündüzleri hafif, çok hafif bir yaprağın ucunda yaşarım./ Gece beni taş ezer./Gündüz rüzgâr devirir./Kanadıkça kanarım./ Hayallerimi o yüzden kanla yazarım.”

Bileğin ucundaki kanca
Yazarın öykülerinin bir ortak yönü de keskin sonlarla bitmeleri ve okurda öyküyü yeniden okuma isteği uyandıracak etkileyiciliğe sahip olmaları. Söğüt’ün romanlarından alışık olduğumuz imge gücü öykülerinde de kendini gösteriyor. “Maharetli Pembe El” öyküsünde yazar kancayı bir imge olarak kullanıyor. Kadının herkesten çok ve öncelikle kendine batan tarafını şahane özetliyor: “Bu kanca bir erkeğin bileğinin ucunda sallandığında ona güç katabilir ama eğer bir kadının bileğindeyse... herkesi tiksindirir.” Mine Söğüt edebiyatının meftun olduğu kuş metaforu ‘Deli Kadın Hikâyeleri’nde yerini kediye bırakmış. Yazar, kuşun her şeyi yukarıdan görebilen özelliğini öne çıkarıp bilgeliği temsil eden yanını kullanıyordu romanlarında. Kedi ise dış dünyayla bir bağlantı olarak kullanılmış. “Deli”nin dışarıyla temasını kediler üzerinden gerçekleştirmiş. Birkaç öyküsünde “su”ya da yer veren Söğüt, “su”yu da belli ki delilik ile bir araya getiriyor ve öykülerine ustalıkla yediriyor. “Vakvak Ağacı” adlı öykü ise meyvesi insan şeklinde olan efsane bir ağaç ile açılıyor. Öykü ilerledikçe Vakvak Ağacı’nın kerametini öğreniyoruz. Ve başta da söylediğim modern hayat sıkıntısını ve varoluşu şöyle özetleyiveriyor: “Bu şehir öyle bir şehir ki, küçük bir kız üzülür, üzüldüğü anlaşılmaz. Kuşlar cehennem çığlıklarıyla ötüşür, duyan olmaz. Bir ağaç acıkır, kimse... hiç kimse umursamaz.”
‘Deli Kadın Hikâyeleri’ yetkinliği dışında, okura bir armağan da veriyor. Bahadır Baruter’in öykülerin ruhuyla uyumlu çizimleri süslüyor kitabı. Romanlarından alışık olduğumuz Mine Söğüt üslubu, roman kahramanlarına akraba ve okuru hayal kırıklığına uğratmayacak öykü kahramanları var bu kitapta. İncelikler ve Söğüt’ün aklının çalışma şekli de tabii: “Hiçbir ev kadını kendini mutfakta asmaz. Yemeklere yas sıçratmaz.”

‘Sinekler Sevişirken’ oyun oldu
‘Deli Kadın Hikâyeleri’nin en etkileyici öykülerinden biri olan “Sinekler Sevişirken” oyun oldu. Merve Engin’in oynadığı 30 dakikalık tek kişilik oyunu Mine Söğüt’ün bizzat kendisi yönetiyor. 10 Kasım’da Kumbaracı50’de prömiyeri yapılan “Sinekler Sevişirken”, 14 ve 15 Kasım’da saat 20.30’da Mekan artı’da sahnelenecek.

DELİ KADIN HİKÂYELERİ
Mine Söğüt
Yapı Kredi Yayınları
2011, 172 sayfa, 19 TL.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder