Bunların hepsini okudun mu?


Hayatınızın bir döneminde veya bazen hayatınız boyunca, farklı kişiler tarafından aynı sorular sorulur. Üniversite hayatım epey maceralı olduğu için tam 10 yıldır “okul ne zaman bitiyor?” sorusuna, son altı yıldır buna ek olarak “bu yıl bitiyor mu?” sorusuna muhatap oluyorum. Önceleri, Mevlana’ya atfedilen kültürlü ergen mottosu ya da kahvehane aydını özdeyişi diyebileceğimiz meşhur “ne kadar bilirsen bil, anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadardır” sözü fehvasınca, karşımdakinin meşrebine uygun bir cevap geveler dururdum. Bu tip uzun vadeli sorulardan muhatap olduklarım için artık çeşitli cevaplar geliştirdim, duruma göre alternatiflerini hazırladım.

Okul ne zaman bitiyor?
Allah bilir.
Canı ne zaman isterse; ben karışmıyorum.
Ben sana haber veririm.
Okula sor.


Bu sene bitiyor mu?
Büyük bir aksilik olmazsa bitmiyor.
“Tek” senelerde bitmiyor.
Teorik olarak mümkün.
Neden bu sene?


Kitap ile haşır neşir olan ve ufak tefek de olsa bir kitaplığı olan herkesin muhatap olduğu o meşhur soru bana da soruldu, zaman zaman sorulmaya devam ediyor: “bunların hepsini okudun mu?” Bu soruya da iyi bir cevap buldum, daha doğrusu hocalardan birinin verdiği cevabı telif vermeden kullanıyorum, bazen kısmen değiştiriyorum ama temel olarak şöyle oluyor diyalog:

Bunların hepsini okudun mu?
Hayır, daha fazlasını okudum.

İlk Kitap Tanıtımı Benden Olsun!

Geçen gün kitap fuarından aldığım yeni kitaplarımı kitaplığa yerleştirirken buldum ilk kitabımı.Yeniler gelince alt raflara taşınmış,yitirmiş heyecanını. Onu unuttuğumu vurdu yüzüme, bir utanç dalgası kapladı beni tabii.Tozlu raflarını yoklayınca geçmişin, lise yıllarında aldığım Tübitak kitaplarından biri olduğunu hatırladım sonra.Bende bu vefasızlığıma karşılık yeni bir sıfat yükleyeyim dedim ona; 80 kitaptan ilki olma ayrıcalığını.



Kitap ismi : Anadolu Manzaraları
Yazar : Prof. Dr. Hikmet Birand
Yayınevi : TÜBİTAK POPÜLER BİLİM KİTAPLARI

Prof. Dr. Hikmet Birand bir bitki sosyolojisi uzmanı ve ülkemizde bu dalın kurucusu.Ama bu şekilde bir tanıtım eksik olur, aynı zamanda haksızlık olur kanımca.Çünkü doğaya olan aşkını, onu anlatırken ki zevkini ve çabasını hissedince anlıyorsunuz kim olduğunu.
Yazarımızın akademik ünvanı kitap hakkında önyargı oluşturmasın.Şimdi bilimsel terimlere boğuluruz,kitap mı okuyacağız bilimsel makale mi diyebilirsiniz.Aksine, kitabın dili gayet sade ve bilimsel terimlerden uzak.Zaten yazarın amacı da bu(ki bunu kendide özellikle belirtiyor).Okuyanları sıkmadan,temiz bir üslup ile kendi doğa zenginliklerini anlatabilmek.

“Anadolu Manzaraları “ dağlarımızdaki çiçeklerden, ormanlarımızdaki ağaçlardan, bozkırlarımızdaki otlardan öyle bir bahsediyor ki, sanki o an bizde hocamızla beraber sohbet ederek geziyoruz o yerleri.Daha önce gelmişiz buralara ama sanki hiçbirşey görmemişiz ya da aslında hiç bakmamışız gibi geliyor.
Farketmeden öğreniyoruz yeni şeyleri; bozkırdaki kuru otun değerini, iğdenin yapraklarının neden tüylü olduğunu, akasyanın nereden geldiğini, humustaki zenginliği ve oluşumu...
Kitap her bilinçli, doğa tutkunu insanın kayıtsız kalamadığı; doğadaki bu yok oluşa dur demenin gerekliliği ve korunması için yapılması gerekenleri söylerek bitiyor.
En beğendiğim başlıklar; “At ve Asfalt “ ve “Ankara Çiğdemi”.
Ülkemizde kibirden uzak, hakkını vererek, kendini adayarak bilim için çalışmalar yapan yahut yapmış olan akademisyenlerimizin olduğunu bilmek gerçekten sevindirici.
Kitaptan birkaç alıntı:
"İşte kepeneğini sırtlamış , cigarasını tüttüren ve treni seyreden çoban. O, bu ovanın masallarının kahramanıdır, bilgedir. Büyükler, zenginler hep ondan akıl danışır.Bütün ömrünü hep bir başına stepin beyaz günlerinin ıssızlığı, parlak yıldızlı gecelerin sessizliği içinde geçiren ve düşünen adam ermez de kim erer?"
"...Çukurova'da her sabah güneş yerin ardından, yerin içinden çıkan kızıl ateşten bir sini gibi kıvılcımlar saçarak doğarken, onun ilk ışınları her akşam doğu yanını özenle sımsıkı örttüğüm çadırımda mutlaka gene bir delik, bir açık keşfeder ve içeri girdikten sonra da ' eyyam-ı bahur' a rastlayan bu haftalarda sabaha karşı çöken hafif bir serinlikle beraber yeni daldığımız uyku sırasında, daha önce gerçekten çalınmış ve duymamış olduğumuz kalk borusunu çalarlar…"