Nisan ayını ” Mevlana Ayı “ ilan ettim . Onu sadece Şeb-i Aruz da hatırlayanlara inat kendi kişisel takvimimin yeni bir yılı karşıladığı bahar aylarını özellikle seçtim. Onu ağaçlarda çiçeklenen yaprakların müjdesinin ruhuma vurduğu akislerle karşılamak istedim… Dünyanın düğününe şahitlik ederken yanımda olsun , kokusu baharın kokusuna karışsın , o kimsenin duymadığı sözlerini sadece bana fısıldasın istedim. Aynı zamanda hayata dair kırılan ümitlerime ilaç olsun , sabrıyla , hoşgörüsüyle , yumuşak başlılığıyla insanca bozulan ayarımı tamire vesile olsun istedim.Hatta istemek arzumu törpülesin , istememeyi dilemeyi öğretsin ... Ve konusu Mevlana Celaleddin Rumi olan üç kitabı ardı ardına , büyük bir heyecanla okudum .
Okuduğum kitaplar Rumi ve Şems ekseninde dönen , onların hayat hikayesini konu alan üç romandı . Sırayla Okay Tiryakioğlu ‘ dan “ Mevlana “ , Sinan Yağmur ‘ dan “ Aşkın Gözyaşları 1 “ , Ahmet Ümit ‘ den “ Bab-ı Esrar “ . Bu üç kitaptan kısaca bahsetmek istiyorum . Hem blogu takip eden okurların da okuduğumuz kitaplarla ilgili yorum beklentileri olduğunu biliyorum ve bu kitaplar başlangıç olsun diye ümit ediyorum.
İlk kitap Tiryakioğlu ‘ dan “ Mevlana “ yazarın tarzına uygun olarak tarihsel bir sürecin anlatımı olarak romanlaştırılmış . Rumi ‘ nin babası Bahaeddin Veled ‘ in Belh ‘ den ayrılışı ve o zamanlar henüz çocuk olan Mevlana ‘ nın Konya ‘ ya geliş hikayesini öğreniyoruz . Sonrasında Şems ‘ in Konya ‘ ya gelişi ve Mevlana ‘ nın şairlerin piri olma hikayesi . Roman sade bir dille yazılmış ve vakalar çoğunlukla Mevlana ‘nın müridlerinin Belh dergahındaki dostlarıyla yaptığı mektuplaşmalar üzerinden anlatılıyor . Bu şekilde yazar devrin hem Anadolu döneminde ki siyasi ve dini hayatına ışık tutmuş oluyor hem de Afganistan ve İslam dünyasına etkilerini yansıtıyor. Sade anlatımıyla kitabı tarihi roman olarak adlandırmak mümkün.
İkinci kitap Sinan Yağmur ‘ dan “ Aşkın Gözyaşları 1 “ , diğer adıyla Tebrizli Şems iki denizin kavuşma hikayesini anlatıyor . Önsöz de bizi yazarın Mevlana ve Şems hakkında daha önce yazılan romanlarla ilgili sitemleri karşılıyor . Özellikle Elif Şafak ‘ ın 40 kuralının Şems ‘ i yanlış anlattığı ve Kimya Hatun ‘ un yanlış aksettirildiği yönünde eleştirilerini görüyoruz . Yazar bu şekilde kitabın gerçeklere bağlı kalınarak yazıldığı mesajını bize daha başlangıçta vermiş oluyor . Kitabın özellikle Şems ile ilgili kısımlarında Şems ‘ i Tebrizi ‘ nin kendi eseri olan Makalat’ tan alıntılarla yazılmış. Yine anlatımda tarihsel sıraya uygun gidilen sade bir üslup tercih edilmiş.
Üçüncü kitap Ahmet Ümit ‘ den “ Bab-ı Esrar “ ise mistik ve polisiye öğeler içeren bir kurgu roman . Hikaye günümüzde geçiyor ve baş karakter babası Konya ‘ lı annesi bir İngiliz olan ve İngiltere ‘ de doğup büyüyen bir sigortacı Karen Kimya . Babası Poyraz (dergahta yetişmiş bir sufi ) tarafından daha çocukken terk edilen Karen iş sebebiyle Konya ‘ ya gelmek zorunda kalıyor ve bundan sonra hikaye karakterin Şems ile mistik bir bağlantı kurmasıyla devam ediyor . Yine iki denizin buluşması , Kimya Hatun ‘ un ve Şems’ in ölümleri Şems ‘ in gözünden okuyucuya aktarılıyor. Mistik öğelerin ön plana çıktığı bir hikayeye polisiye unsurları da ekleyen yazar , bugüne kadar Mevlana Şems ilişkisi ile ilgili kafalarda soru yaratan tüm konuları da irdeliyor ve farklı bakış açılarını okuyucusuyla paylaşıyor . Özetle başarılı bir kurgu roman .
Mevlana Celaleddin Rumi ‘ yi kitaplardan okuyup anlama çalışmamıza Şems ‘ in gönlü razı olmazdı sanırım . O ki Mevlana ‘ ya kitaplarını atmasını hakikati onlarda bulamayacağını salık vermişti . Ama biz kitaplarla ve Rumi ile olan ilişkimize kendi eseri “Mesnevi “ ile devam edeceğiz . Belki devrin hakikati kitaplarda gizlidir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder