Kağıttan Kediler

Uyuşamayız , yollarımız ayrı ;
Sen ciğercinin kedisi , ben sokak kedisi ;
Senin yiyeceğin kalaylı kapta ;
Benim ki aslan ağzında;
Sen aşk rüyası görürsün ben kemik.

Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani,
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.

Orhan Veli



Kedilerin sergermi aşk oldukları mevsimlerde ki nevi ihtiyacatını tatmin için elden geleni diriğ etmezdik. Kanunlarda serdi şita ile ortalık donar iken bu nermin , bu küçük mahluklar kızarlar. Damlarda sevda coşkunlukları , iştiyak vaveylası başlar.

İşte bu mevsimlerde bizim bahçe kapısının önü coşkun aşıklarla dolar . İtalyan sevdakarlarına reşkiaver olacak (serenad ) ' lar ,(senfoni ) ' ler , alafranga gırtlak nağmelerinin envaı işidilir...Meyhaneden avdette semti cananesinden geçen hovardaların naralarına benzeyen taşkınlıklar duyulur .

Hüseyin Rahmi Gürpınar

O Rüyanın Japoncası


Julie Otsuka, Guardian ’ın çok haklı sebeplerden ötürü “kitabın elmas hali” olarak nitelediği ‘Tavan Arasındaki Buda’da, 1900’lerin başlarında Japonya’dan Amerika’ya göç eden, Amerika ’da yaşayan müstakbel kocalarıyla profesyonel bir kurum tarafından fotoğraflar ve mektuplar vasıtasıyla eşlenmiş, bir grup genç kadının çarpıcı hikâyesini anlatıyor. Bu çilekeş ama kanaatkâr kadınların karaya ayak basar basmaz, ellerinde tuttukları fotoğraflardaki yakışıklı kocalarına hiç benzemeyen yün bereli, hırpani, siyah paltolu erkek kalabalığıyla karşılaşmalarıyla başlayan, hayallerindekiyle yakından uzaktan alakası olmayan iç burkucu Amerika maceralarına tanıklık ediyor. Çiftçi kocaları tarafından köle gibi çalıştırılacak, bu uğurda gençlikleri ve güzellikleri vaktinden önce heba olacak, Japonya ’dan kayıtsız işçi olarak ithal edilen kadınlar bunlar… Yoksullar; duvarlarına pasta fotoğrafları kesip asan, beyazlatılmış pirinç çuvallarından perdeler diken, ters çevirdikleri domates sandıklarından Budist dua köşeleri yapan, hasat mevsimi bitince kasabaya gidip kendilerine hediye olarak bir şişe Coca-Cola alan, dilini bilmedikleri bir ülkede “kova”, “paspas”, “süpürge”nin İngilizcesini gayet iyi bilen kadınlar… Buna rağmen şikayet etmeyen, direnmeyen, geride bıraktıkları annelerine “her şey yolunda”, “tarlalarda çalışmayı bıraktık ve kasabada güzel bir eve taşındık”, “artık iç çamaşırı giyiyorum”, “piyano dersleri alıyorum”, “bir yarışmada limonlu mereng tartımla birinci oldum” diyen hüzünlü mektuplar yazan…

Otsuka’nın minimalistik dili
Kitap bir neslin kayıp sesini duyuruyor. Baştan sonra birinci tekil şahsın ağzından, “biz”li cümlelerle kaleme alınmış. Bir kadın korosu sesleniyor sanki tarihin içinden. Her bir kadının tek tek hüznünü ıskalamayan cümleleriyle kolektif bir can acısını resmediyor. Tek ortak noktası Japonya ’dan kalkan bir gemiyle Amerika’ya gelmek olan ve karaya ayak basınca hayatın başka patikalarına sapıp muhtemelen yolları bir daha kesişmeyen kadınların ortak dilini yansıtıyor. Kitap bu özelliğiyle zamanın ve mekanın ötesine geçerek, kurgusal anlamda teknik olarak başarılması epey zor bir şeyin hakkından geliyor ve bunu yaparken –her nasılsa- şiirli dilinden hiçbir şey yitirmiyor. Otsuka’nın minimalistik dili ve bir öykücü olarak maharetleri karşısında diyecek çok fazla söz yok. Hiçbir karakterin diğerinin önüne geçmediği, yine de kalabalığın kolektif tecrübesi içinde adı geçen her bir karakterin biricik hikâyesine ihanet edilmediği bir kitap ‘Tavan Arasındaki Buda’. 



Kitabın konusu kendi ülkesinden kopup diline ve kültürüne ziyadesiyle yabancı olduğu bir ülkeye göç eden kadınlar olduğundan, Otsuka’nın aktardığı öykünün en baskın duygularından birinin dışlanmışlık olması şaşırtıcı değil. Yine kolektif bir ağızdan dökülen “Çoğu bizi fark etmedi bile”, “Bizi komşu olarak istemediler”, “Berberleri saçımızı kesmeyi reddetti”, “Kadınlar tramvayda onlara çok yakın durduğumuzu söyledi”, “Çocukları bize taş attı”, “Garsonlar daima en son bize servis yaptı” gibi cümleler kitapta sıklıkla karşımıza çıkıyor ve göçmen kadınların yabancılık duygusunu güçlü bir şekilde ifade ediyor.
Hikâyenin sonu bir başka kalp kırıklığı. Savaşın patlak vermesiyle Japonların yeni memleketlerinde ‘düşman’ bellenmeleri, casus olduklarından şüphelenilmeleri ve bu yüzden devlet tarafından toplumdan ayıklanmalarıyla, bir kez daha evlerinden ayrılmak zoruna kalıyor göçmen kadınlar. Bir kez daha yola çıkıyorlar. Bu sefer kocalarıyla, çocuklarıyla birlikte… Bazıları ağlayarak, bazıları histerik kahkahalar atarak. Bazıları üstünde en güzel giysileriyle, bazıları elinde ne kaldıysa onu giyerek. Bazıları vazolar dolusu taze orkideyi mutfak masasının üzerine yerleştirerek, bazısı evlerini darmadağın bırakarak. Yola çıkanlardan biri, Haruko, Amerika ’daki evine veda ederken, tavan arasının bir köşesine pirinçten minicik, gülen bir Buda bırakıyor ve -söylenen o ki- o Buda bugün bile gülmeye devam ediyor.

  Melisa Kesmez
  Radikal Kitap

 Tavan Arasındakİ Buda
 Julie Otsuka
 Çeviren: Duygu Akın
 Domingo Yayınevi
 168 sayfa, 18 TL